Editörden
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Editörden
CİLT: 47 SAYI: 3
P: 0 - 0
Haziran 2017

Editörden

Turk J Ophthalmol 2017;47(3):0-0
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

Bir bakışta 2017 yılı 3. sayı;

Dergimizin bu sayısında, meslektaşlarımızın değerli çalışmaları arasından bilime katkı sağlayacağı ve ilgiyle okuyup yararlanacağınız ümidiyle seçtiğimiz 6 özgün araştırma makalesi, 1 derleme, 5 olgu sunumu ve 1 editöre mektup yer almaktadır.

Romatoid artrit (RA) sinovyal eklem tutulumu ve çok sayıda eklem dışı belirtilerle karakterize, korneayı en sık etkilediği bilinen kronik, enflamatuvar, otoimmün bir hastalıktır. Anayol ve ark., 23 ardışık RA hastası ve 22 sağlıklı bireyin ön segment parametreleri ve kornea dansitometrelerini Scheimpflug kornea topografisi ile değerlendirmişler ve iki grubun ön segment parametreleri arasında fark olmadığını, buna karşın RA grubunda klinik olarak kornea saydam olsa bile kornea dansitometre değerlerinin sağlıklı bireylerden yüksek olduğunu, bu grup hastada kornea dansitometrenin klinik değerlendirmede önemli olabileceğini vurgulamışlardır (bakınız sayfa 125-129).

Kaya, akıllı cep telefonlarının arka kamerasına 90 diyoptri asferik mercek eklenerek uygulanan “oftoselfi” yöntemini tanıtmayı amaçladığı çalışmasında, bu yöntemin sağlık çalışanı olsun ya da olmasın herkese kornea ve ön segmentin detaylı görüntüsünü elde etme, hastalara keratokonus, refraksiyon bozuklukları, korneal red reaksiyonları ve üveit gibi bazı hastalıkların erken fark edilebilmesi ve acil durumlarda kendi göz fotoğraflarını çekip doktorları ile paylaşma imkanı sağlayabileceğini belirtmiştir (bakınız sayfa 130-132).

İntravitreal bevacizumab veya ranibizumab enjeksiyonu tedavisine dirençli yaş tip yaşa bağlı maküla dejenerasyonu hastalarında intravitreal aflibercept enjeksiyonunun fonksiyonel ve anatomik sonuçlarını karşılaştırmayı amaçlayan Topal ve ark.’nın çalışmasında, en az 6 intravitreal bevacizumab veya ranibizumab enjeksiyonuna dirençli olduğu için intravitreal aflibercept enjeksiyonu tedavisine geçilen ve en az 3 ay takip edilen 22 hastanın 22 gözüne ait veriler değerlendirilmiş ve intravitreal aflibercept tedavisi ile santral retina kalınlığının istatistiksel olarak anlamlı düzeyde azaldığı, buna karşın en iyi düzeltilmiş görme keskinliği ve seröz ve fibrovasküler pigment epitel dekolmanı yüksekliği açısından anlamlı bir fark oluşmadığı saptanmıştır (bakınız sayfa 133-137).

İnternal limitan membran (İLM), Müller hücrelerinin oluşturduğu iç retinanın bazal laminasıdır. Maküla deliğinin (MD) kapanma oranını önemli derecede arttırdığı için, İLM soyulması güncel vitrektomi tekniğinin önemli parçası haline gelmiştir. Ancak bu teknik iç retina katmanlarında incelme ve dissosiye optik sinir lifi tabakası (DOSLT) görünümü gibi değişikliklere yol açabilmektedir. Demirel ve ark.’nın, idiyopatik MD olgularında vitrektomi ile birlikte İLM soyulmasının ganglion hücre - iç pleksiform tabaka (GHİPT) kalınlığına etkisini spektral domain optik koherens tomografi ile değerlendirmeyi amaçladıkları çalışmalarına, idiyopatik MD nedeniyle bu tekniğin uygulandığı ve diğer gözlerinde MD bulunmayan 18 olgunun 18 gözü, yaş uyumlu 18 sağlıklı bireyin 18 gözü ve cerrahi geçirmiş olguların sağlam gözleri dahil edilmiş, cerrahi sonrası görme keskinliği ile ilişkili olabilen fonksiyonel ve/veya optik koherens tomografi ile tespit edilebilen yapısal değişikliklerin olabileceği, İLM soyulması sonrası, GHİPT kalınlığında anlamlı derecede incelme ve DOSLT görünümü gelişebileceği sonucuna varılmıştır (bakınız sayfa 138-143).

Baz ve ark.’nın, tip 2 jukstafoveal telenjiektaziye bağlı subretinal neovaskülarizasyon tedavisinde 1,25 mg intravitreal bevacizumab uyguladıkları 10 hastada, görme keskinliğinin korunduğu, maküla ödeminin geriletildiği bildirilmektedir. İntravitreal bevacizumab tedavisinin bu grup hastada etkin bir seçenek tedavi seçeneği olduğu vurgulanmaktadır (bakınız sayfa 144-148).

Uğurlu ve Karakaş’ın fasiyal paraliziye bağlı gelişen göz kapağı malpozisyonlarına yönelik tedavi sonuçlarını ve hasta memnuniyetini irdelemeyi amaçladığı çalışmalarında, izlem süresi 2-60 ay arasında olan, 14 kadın, 21 erkek hastaya ait dosyalar retrospektif olarak incelenmiş, en sık uygulanan yöntemin altın ağırlık implantasyonu olduğu, girişimler sonrasında üst kapakta başarı oranının %90, alt kapakta %75 olarak belirlendiği, preoperatif lubrikan kullanımı, lagoftalmus ve keratopati derecesinin anlamlı düzeyde azaldığı belirtilmiş, paralizinin ağırlığına ve eşlik eden malpozisyonlara göre bireyselleştirilmiş tedavinin ve uzun dönem izlemin önemine vurgu yapılmıştır (bakınız sayfa 149-155).

Diyabet hastalarında görme kaybının en sık nedeni olan diyabetik maküla ödemi tedavisinde intravitreal kortikosteroidlerin etkinlik, güvenilirlik ve terapötik potansiyellerinin güncel literatür bilgileri ışığında gözden geçirildiği Nurözler Tabakçı ve Ünlü’nün derleme çalışmalarında, steroidlerin etki mekanizmaları, avantaj ve dezavantajları, hangi olgularda tercih edilmesi gerektiği, yan etkileri detaylı bir şekilde ele alınmıştır (bakınız sayfa 156-160).

Bozkurt Oflaz ve ark.’ları, 6 ay önce keratoplasti operasyonu yapılan, daha sonra kornea greftinde merkezi yerleşimli geniş keratit odağı gelişen, kültürde Streptococcus pneumonia üreyen ve yaklaşık bir 1 ay boyunca uygulanan medikal tedaviye cevap vermediği için korneal kolajen çapraz bağlama (KKCB) tedavisi uygulanan bir hastayı paylaşmışlar, bu tedaviden sonra hastada hızlı bir iyileşme görüldüğünü, görme keskinliğinin belirgin düzeyde arttığını bildirmişlerdir. Yazarlar, KKCB tedavisinin medikal tedaviye dirençli bakteriyel keratitli olgularda bakterisidal etkinliği ve perforasyon riskini azaltması nedeniyle adjuvan tedavi olarak kullanılabileceğini belirtmektedirler (bakınız sayfa 161-164).

Sistemik sarkoidozun ilk bulgusu olarak bilateral diffüz lakrimal bez tutulumu olan 20 yaşında bir kadın olguyu tanımlayan Bingöl Kızıltunç ve ark., orbital manyetik rezonans görüntülenmesinde; üst göz kapakları ve anterior orbitada tutulum olduğu ve lakrimal bezlerin bilateral, simetrik, diffüz genişlediğini göstermişlerdir. Kesin tanı, lakrimal bez biyopsisinde nekroz oluşturmayan granülomların görülmesi ile konulan hastaya, 9 ay süreyle oral steroid tedavisi uygulanmıştır. Yazarlar orbita kitlesiyle başvuran hastalarda ayırıcı tanısında sarkoidozun düşünülmesi, tüm organ ve sistemlerin taranması ve tedavi kararının tutulan organ ve sistemlere göre verilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir (bakınız sayfa 165-168).

Başarır ve ark.’ları, tüberkülozun endemik olduğu bölgeden seyahat etme öyküsü olan, tek taraflı görme azalması ile başvuran ve fundus muayenesinde vitritis, tıkayıcı vakülit, granülom saptanan, sistemik ve oküler değerlendirmeler sonrasında olası tüberküloz üveiti tanısı konup anti-tüberküloz ilaçlarla başarılı bir şekilde tedavi edilen bir olguyu sunarak, üveitli hastalarda dikkatli anamnez alınmasının, erken tanı ve tedavinin oküler komplikasyonlardan kaçınmak açısından önemini vurgulamayı amaçlamışlardır (bakınız sayfa 169-173).

Akut retinal nekroz (ARN) hızlı seyreden ve çoğu olguda görme kaybıyla sonuçlanabilen kötü prognozlu bir hastalıktır. Hızlı tanı ve erken anti-viral tedavi, ilerideki görsel prognozu yakından etkiler. Şimşek ve ark.’ları, farklı bir merkezde akut glokom tanısı konan, görme azalması ve gözde ağrı şikayeti ile başvuran, ARN tanısını klinik bulgulara göre koyup hızlı başladıkları anti-viral tedavi ile hastalığı tamamen kontrol altına aldıkları bir olguyu paylaşmışlar ve ARN’nin tedavisinde bildirilmiş farklı yaklaşımları tartışmışlardır (bakınız sayfa 174-179).

Von Hippel-Lindau (VHL) hastalığı birden fazla sistemi ilgilendiren, selim veya habis karakterli tümörler ve kistik lezyonlarla karakterize ailevi bir kanser sendromudur. Retinal hemanjiyoblastomlar genellikle hastalığın ilk bulgusu olup görme kaybına neden olmaktadırlar. Şahin Atik ve ark.’ları, görme kaybı nedeniyle başvuran, oftalmolojik muayenesinde her iki gözde çok sayıda retinal hemanjiyoblastomların saptandığı olguda gen dizi analizi ile VHL tanısı koydukları bir olgu ile ailesinin tedavi ve izlemini sunmuşlar, retinal hemanjiyoblastomları tanımak ve VHL ile ilişkili olup olmadığını tespit etmenin, bu hastalar ve ailelerinde gelişebilecek yaşamı tehdit eden tümör ve komplikasyonların erken tanı ve tedavisini sağlamak açısından önemini vurgulamışlardır (bakınız sayfa 180-183).

Son olarak, önceki sayılarımızdan birinde yayınlanan “Optik Disk Pit Makülopatisinin Spontan Rezolüsyonu” başlıklı makaleye gelen editöre mektup ve yazarların cevabını okuyabilirsiniz (bakınız sayfa 184-185).

Saygı ve sevgilerimizle
Editöryel Kurul Adına
Dr. Özlem Yıldırım