ÖZET
Amaç:
Kardiyovasküler risk faktörleri olarak yeni belirteçler olarak değerlendirilen serum aterojenik indeksleri ile retinal ven oklüzyonu (RVO) arasındaki ilişkiyi incelemek amaçlanmaktadır.
Gereç ve Yöntem:
Retrospektif ve olgu-kontrol çalışması olarak yeni RVO tanısı alan 57 hastalanın plazma lipid profili (düşük yoğunluklu lipo-protein kolesterol [LDL-K], yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol [HDL-K], toplam kolesterol [TK] ve trigliseritler [TG]) ve insülin direnci incelendi. Hastalar ile 63 sağlıklı birey arasında serum aterojenik indeksleri (LDL-K/HDL-K, TK/HDL-K, TG/HDL-K ve non-HDL-K/HDL-K oranları) ve insülin direnci varlığı karşılaştırıldı. Alıcı işletim karakteristiği eğrisi analizleriyle eşik değerler hesaplandı.
Bulgular:
Hastaların ortalama yaşı 63,7±9,4 olarak hesaplandı. Plazma TK, LDL-K, HDL-K ve TG düzeyleri sağlıklı kontrol ile çalışma grubu arasında anlamlı fark göstermedi (p>0,05). Fakat, RVO hastalarında kontrol grubuna kıyasla daha yüksek TK/HDL-K, LDL-K/HDL-K ve HDL-K/HDL-K oranı gözlendi (sırasıyla; p=0,015, p=0,036 ve p=0,015). Açlık insülin konsantrasyonları, plazma insülini ve insülin direncinin homeostaz modeli değerlendirmesi (HOMA-IR) indeksi RVO olgularında kontrol grubuna kıyasla yüksekti (sırasıyla; p=0,003, p=0,001 ve p=0,001).
Sonuç:
Bu çalışmayla LDL-K/HDL-K, TK/HDL-K ve non-HDL-K/HDL-K oranlarının RVO olgularında artmış olduğu görüldü. Geleneksel plazma lipid profiline kıyasla serum aterojenik indeksleri, RVO gelişimi açısından daha üstün belirteçler olarak bulundu. İnsülin direncinin değerlendirilmesinde HOMA-IR indeksi ölçümü kullanılmalıdır. Serum aterojenik indekslerinin RVO hastalarında yüksek olması, kardiyovasküler hastalık ve inme riskine karşı önlem alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Giriş
Retinal ven oklüzyonu (RVO), görme bozukluğuna yol açabilen sık görülen bir retinal vasküler hastalıktır.1 RVO prevelansının %0,3 ile %1,6 arasında olduğu bildirilmiştir.1,2 Prevalansının nispeten yüksek olması nedeniyle hastalığın önlenmesi ve yönetimine dikkat edilmelidir. RVO’nun patogenezi hala kesinlik kazanmamış olsa da, yapılan kapsamlı çalışmalarda arteriyel hipertansiyon, hiperkolesterolemi, ateroskleroz ve diabetes mellitus (DM) gibi kardiyovasküler hastalıkları olan hastalarda riskin arttığı bulunmuştur.3 RVO gelişimi için tanımlanan diğer risk faktörleri arasında yaşlanma, sigara, obezite, insülin direnci, travma, açık açılı glokom, trombofili ve hiperviskozite yer almaktadır.4,5,6
RVO’nun klinik bulguları arasında dissemine yüzeyel ve derin retina kanamaları, retina ödemi, venöz dilatasyon, venöz kılıflanma, anastomoz damarları, intraretinal mikrovasküler bozukluklar, optik disk hiperemisi ve optik disk ödemi bulunmaktadır. Tutulan venin yerleşimine ve bulgularına göre RVO, retinal ven dal oklüzyonu (RVDO) ve santral retinal ven tıkanıklığı (SRVO) alt tiplerine ayrılır.7,8 Görme semptomları ve prognoz, RVO’nun alt tipine ve maküler tutulumun derecesine bağlıdır.
Kardiyovasküler risk faktörleri ile anlamlı ilişki olması, tanı ve tedavi sürecinde tüm RVO’lu hastalarda kan basıncı, tam kan sayımı, lipid profili, glikoz metabolizması ve insülin direncinden oluşan sistemik bir değerlendirme yapılmasını gerektirir. Geleneksel açlık plazma lipid profili (trigliseritler [TG], total kolesterol [TK], düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol [LDL-K] ve yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol [HDL-K]) parametreleri ile RVO arasındaki ilişki literatürde iyi tanımlanmıştır.2,5,7,9,10,11,12 Lipid oranlarının kullanımı hem antiaterojenik hem de aterojenik lipid parametrelerinin değerlendirilmesini sağlar.13 Bu oranların kardiyovasküler hastalıklarda yeni biyobelirteçler olarak değerlendirildiği çalışmalar mevcuttur. Ancak literatür taramasına dayanarak bildiğimiz kadarıyla RVO hastalarında TG/HDL-K, LDL-K/HDL-K, TK/HDL-K ve HDL-K hariç/HDL-K oranlarını değerlendiren kapsamlı bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmanın amacı, kardiyovasküler risk faktörleri olarak yeni belirteçler olarak değerlendirilen serum aterojenik indeksleri ile RVO arasındaki ilişkiyi araştırmak ve RVO hastalarının genel sağlık durumuna katkıda bulunmaktır.
Gereç ve Yöntem
Olgular ve Klinik Veriler
Bu retrospektif olgu kontrol çalışmasına, Ocak 2019-Aralık 2019 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda ayrıntılı muayenesi yapılan ve plazma lipid konsantrasyonları ve insülin direnci değerlendirilen yeni RVO tanısı almış 57 hasta dahil edildi. Çalışma süresince Helsinki Bildirgesi’nin yönergelerine uyuldu ve çalışma için Selçuk Üniversitesi Yerel Etik Kurulu’ndan izin alındı (karar no: 2021/104, tarih: 24.02.2021). Her hastadan yazılı bilgilendirilmiş onam alındı.
Deneyimli bir retina uzmanı (Ş.G.) tarafından yapılan fundus muayenesinde tipik klinik bulguları (örneğin; retinal kanama, retina ödemi, venöz dilatasyon, venöz kılıflanma, optik disk hiperemisi ve optik disk ödemi) olan hastalara RVO tanısı kondu ve fundus floresein anjiyografi ile tanı objektif olarak doğrulandı. Hastalar bulgulara göre SRVO (tüm retina kadranlarında yaygın vasküler bulgular) veya RVDO (sadece kama şeklinde bir alanda vasküler bulgular) olarak alt gruplara ayrıldı. Ayrıca otorefaktometre sonuçları (Tonoref III, Nidec Co. Ltd, Aichi, Japonya), Goldmann aplanasyon tonometresi ile ölçülen göz içi basıncı, standart Snellen eşeli ile belirlenen en iyi düzeltilmiş görme keskinliği, demografik veriler ve tıbbi ve oküler öykü Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi kayıtlarından toplandı. RVO’nun başlangıcı kesin olarak tespit edilemediği için sadece semptomları son 72 saat içinde başlayan hastalar çalışmaya dahil edildi.
Dışlama kriterleri, böbrek hastalıkları, karaciğer disfonksiyonu, kronik enfeksiyonlar, kan diskrazileri, kollajen hastalığı veya neoplastik hastalıklar gibi ek ciddi sistemik hastalığa sahip olmak; son 3 ay içinde cerrahi öyküsü; DM için insülin kullanıyor olmak, postmenopozal hormon replasman tedavisi, antihiperlipidemik veya antikoagülan tedavi kullanıyor olmak ve herhangi bir komorbid oküler hastalığı (örneğin; oküler travma, üveit veya RVO dışındaki retinal durum) olmak idi.
Çalışmaya dahil edilme ve dışlanma kriterleri değerlendirildikten sonra RVO tanısı alan 57 hasta çalışmaya dahil edildi. Sağlıklı kontrol grubu, presbiyopi semptomları ile başvuran ve oftalmolojik muayenede bulguları normal olan, yaş ve cinsiyet açısından uyumlu 63 kişiden oluşturuldu. Hastalar ve kontroller arasında serum aterojenik indeksleri ve insülin direnci varlığı karşılaştırıldı.
Laboratuvar Bulguları
Serum lipid profili, hemoglobin A1c (HbA1c), plazma glukozu ve insülin analizleri için antikoagülan içermeyen düz tüplere kan alındı. Tüm örnekler 12 saat açlıktan sonra sabah 8:30-10:30 saatleri arasında kübital venden alındı. TK, HDL-K ve TG serum konsantrasyonları, üreticinin talimatlarına göre enzimatik kolorimetrik yöntemle ARCHITECT C16000 kimya analizöründe (Abbott Diagnostics, IL, ABD) ölçüldü. LDL-K düzeyleri Friedewald formülü ile hesaplandı.14 HDL dışı-K, TK’dan HDL-K çıkarılarak bulundu.
HbA1c standart laboratuvar teknikleri ile hesaplandı. Açlık kan şekeri (AKŞ) glukoz oksidaz yöntemi kullanılarak ölçüldü. Açlık insülin konsantrasyonları radyoimmün test (“radioimmunoassay”) ile ölçüldü.
Lipid profili verileri kullanılarak TG/HDL-K, TK/HDL-K, LDL-K/HDL-K ve HDL dışı-K/HDL-K lipid oranları hesaplandı. Ayrıca, tüm olguların 10 yıllık miyokard enfarktüsü veya ölüm riskini tahmin etmek için koroner kalp hastalığı Framingham risk skoru kullanıldı. Karşılaştırmalar, yaş, cinsiyet, sistolik kan basıncı, TK, HDL-K ve sigara kullanımı içeren standartlaştırılmış Framingham risk formülü kullanılarak yapıldı.15,16 Değerlere ve kategorilere göre puanlar hesaplandı ve 10 yıllık risk yüzdesi belirlendi. Gelecek 10 yıldaki koroner olay riski düşük (<%10), orta (%10-20) veya yüksek (>%20) olarak sınıflandırıldı.16
Diabetes Mellitus, Hipertansiyon ve İnsülin Direnci Tanımları
DM, hastanın beyanına göre diyabet tanısı almış ve antidiyabetik ilaç kullanımış olmak olarak tanımlandı. HT, herhangi bir antihipertansif ilaç kullanıyor olmak olarak tanımlandı. İnsülin direnci, Matthews ve ark.’nın17 yöntemi ile insülin direnci homeostaz modeli (HOMA-IR) değerlendirmesi ile belirlendi: HOMA-IR = plazma insülini (mIU/mL) ´ AKŞ (mg/dL)/22,5. Cut-off değeri 2,5 alındı ve olgular insülin direnci olanlar (HOMA-IR ≥2,5) ve olmayanlar (HOMA-IR <2,5) olarak sınıflandırıldı.18
İstatistiksel Analiz
Veriler SPSS sürüm 26,0 (IBM Corp., Armonk, NY, ABD) ile analiz edildi. Ölçümler ortalama ± standart deviasyon olarak ifade edildi. Her değişkenin normal dağılıma uyup uymadığı Kolmogorov-Smirnov testi ile ölçüldü. Gruplar arasında kategorik verilerin karşılaştırılmasında Pearson ki-kare testi kullanıldı. Normal dağılım gösteren sürekli değişkenler bağımsız örneklem t-testi ile, normal dağılım göstermeyen değişkenler ise Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldı. Parametreler arasındaki korelasyonlar Spearman korelasyon katsayısı ile araştırıldı. Serum lipid oranlarının ve cut-off değerlerinin RVO, RVDO ve SRVO’yu öngörmedeki duyarlılığı ve özgüllüğü alıcı işletim karakteristiği (ROC) eğrisi ile analizi edildi. Öngörünün doğruluk oranı ROC eğrisi altında kalan alan ile ölçüldü. İstatistiksel olarak p<0,05 olması anlamlı kabul edildi.
Bulgular
Çalışmaya dahil edilen 57 RVO hastasının yaş ortalaması 63,7±9,4 yıldı. Sağlıklı kontrol grubuna dahil edilen 63 kişinin yaş ortalaması 62,2±5,7 yıldı. Gruplardaki bireylerin yaş ve cinsiyet dağılımı açısından istatistiksel anlamlı fark yoktu (p>0,05). Hasta grubu ile kontrol grubu arasında HT sıklığı anlamlı farklılık gösterirken (p=0,011), DM sıklığı açısından fark saptanmadı (p>0,05). Tablo 1’de olguların demografik verileri özetlenmiştir.
Serum TG, TK, LDL-K ve HDL-K grupları arasında istatistiksel olarak fark saptanmadı (p>0,05). HDL dışı-K, RVO grubunda daha yüksekti (p=0,042). Ayrıca RVO hastalarında LDL-K/HDL-K, TK/HDL-K ve HDL dışı-K/HDL-K oranları sağlıklı bireylere göre daha yüksekti (sırasıyla; p=0,036, p=0,015 ve p=0,015). Diğer taraftan, TG/HDL-K oranında ise anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Korelasyon analizinde TG/HDL-K ile AKŞ (r=0,211, p=0,021), insülin (r=0,308, p=0,001), HbA1c (r=0,299, p=0,001) ve HOMA-IR (r=0,317, p=0,0001) arasında korelasyon gözlendi. Detaylar Tablo 2’de verilmiştir.
Glukoz metabolizması açısından RVO grubunun açlık insülin konsantrasyonu, plazma insülini ve HOMA-IR indeksi daha yüksekti (sırasıyla; p=0,003, p=0,001 ve p=0,001). İnsülin direnci olan olguların oranı (HOMA-IR ≥2,5) RVO’da kontrollere göre anlamlı düzeyde daha yüksekti (p=0,0001). Ancak ortalama HbA1c değerleri gruplar arasında anlamlı farklılık göstermedi (p>0,05) (Tablo 2).
Alt grup analizinde RVO saptanan hastaların %68,4’ünde (n=39) RVDO, %31,6’sında (n=18) SRVO saptandı. Tüm lipid ve glukoz metabolizması parametrelerinden sadece LDL-K alt gruplar arasında anlamlı farklılık göstermiştir. HT sıklığı SRVO’da daha yüksek saptandı (p=0,011). SRVO ve RVDO alt gruplarına ait özellikler Tablo 3’te gösterilmiştir.
RVO olgularında Framingham 10 yıllık kardiyovasküler olay riski %10,8 idi, bu da kontrol grubundan anlamlı düzeye yüksekti (p<0,05). Özellikle RVO grubundaki erkeklerin Framingham risk skorları kadınlardan yüksekti (p=0,0001). Ortalama skor RVDO olgularında %10,48 ve SRVO grubunda %11,75 idi. SRVO’lu hastaların Framingham 10 yıllık riski daha yüksek olmasına rağmen, analizde RVDO ve SRVO hastaları arasında anlamlı bir fark yoktu (p>0,05).
RVO hastalarını kontrol grubundan ayırt etmede aterojenik indekslerin özgüllüğünü ve duyarlılığını belirlemek için ROC eğrisi analizi yapıldı. Ayrıca RVO, RVDO ve SRVO’yu öngörmek için cut-off değerleri belirlendi. Sonuçlarımıza göre aşağıdaki cut-off değerlerinden daha yüksek değerler RVO riski açısından anlamlıdır: TK/HDL-K değerleri için 4,44 (%64 duyarlılık, %65 özgüllük), HDL dışı-K/HDL-K için 3,41 (%64 duyarlılık, %63 özgüllük), TG/HDL-K için 2,64 (%68 duyarlılık, %50 özgüllük), LDL-K/HDL-K için 2,89 (%63 duyarlılık, %65 özgüllük). Ayrıca TK/HDL-K değerinin 4,52’den büyük olması (%72 duyarlılık, %68 özgüllük) ve LDL-K/HDL-K değerinin 2,9’dan büyük olması (%66 duyarlılık, %68 özgüllük) SRVO’yu öngörmede anlamlı bulundu. RVO, RVDO ve SRVO ROC eğrisi analizi sonuçları ve cut-off değerleri Tablo 4’te gösterilmiştir.
Tartışma
RVO, diyabetik retinopatiyi takiben en sık görülen retinal vaskülopatidir ve retinal venöz dolaşım bozukluklarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.8 Kardiyovasküler komorbiditeler için bilinen en yaygın risk faktörleri RVO ile de güçlü bir şekilde ilişkilidir. Daha önce yapılan çalışmalarda RVO’da kardiyovasküler sağlıkla ilişkili parametreler
araştırılmıştır.2,5,7,10,11,12,19 Khan ve ark.20 RVO’lu hastaların kardiyovasküler hastalık Framingham 10 yıllık risk skorunun yüksek olduğunu bildirmiştir. Ayrıca bu hastalarda risk faktörlerini kontrol etmeye yönelik tedavinin planlanması gerektiği vurgulanmıştır. Bu nedenle RVO tanısı alan hastaların kardiyovasküler sağlık açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yüksek TG, LDL-K ve TK seviyeleri ve düşük HDL-K seviyesi olarak bulgu veren dislipidemi, RVO için iyi tanımlanmış geleneksel bir risk faktörüdür.5,11,12,20 Ancak tek başına lipid düzeyi ölçümlerine göre lipoproteinler ve bunların bazı oranlarının (TG/HDL-K, TK/HDL-K, LDL-K/HDL-K ve HDL dışı-K/HDL-K) ateroskleroz riskini belirlemede koroner arter hastalığının şiddeti ve prevalansı ile daha güçlü istatistiksel ilişki gösterdiği bildirilmiştir.21 Çalışmamızda yeni RVO tanısı almış hastaların serum lipid oranları ve insülin direncini değerlendirmeyi amaçladık.
LDL-K düzeylerinde değişiklik olmasa bile, TG/HDL-K oranının yüksek olmasının abdominal obezite, insülin direnci, yüksek VKİ ve hiperinsülinemi ile ilişkili olduğu bilinmektedir.22,23,24 Ayrıca, TG/HDL-K oranının, miyokard iskemisi olduğu farzedilen kadınlarda mortalite ve kardiyovasküler sağlık için güçlü bir öngörü parametresi olduğu bildirilmiştir.25 Yirmi-90 yaş arası olgular ile yapılan bir başka büyük popülasyonlu çalışmada, TG/HDL-K oranı ile kardiyovasküler hastalık arasında ilişki olduğu gösterilmiştir.26 Çelik ve Gökçe27, RVO hastalarının aterojenik plazma indeksinin (log [TG/HDL-K]) kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek olduğunu bildirmiştir. Bu parametrenin metabolik yağlı karaciğer hastalığı ve perkütan koroner girişim sonrası kötü prognozu ile de ilişkili olduğu bulunmuştur.28,29 Çalışmamızda TG/HDL-K oranı RVO grubunda daha yüksekti. Ancak, istatistiksel anlamlı bir fark saptanmadı. Ayrıca TG/HDL-K oranının HOMA-IR, insülin, HbA1c ve AKŞ ile pozitif korelasyon gösterdiğini gözlemledik. Bu nedenle bu oran glukoz metabolizması ve insülin direnci belirteçleri ile birlikte değerlendirilmelidir. AKŞ, insülin ve HOMA-IR indeksi, RVO hastalarında kontrol grubuna göre artmış bulundu. Hastaların ve kontrol grubunun ortalama HbA1c değeri %6’nın üzerinde olup gruplar arasında istatistiksel fark saptanmadı. Çalışmamızda RVO hastalarında insülin direncinin değerlendirilmesinde TG/HDL-K oranı ve HbA1c iyi belirteçler değildi. Ancak insülin düzeyi ve AKŞ ile hesaplanan HOMA-IR indeksi RVO grubunda belirgin yüksek saptandı. Bu nedenle, bunun RVO’lu olgularda insülin direncinin değerlendirilmesinde kullanılması gereken önemli bir parametre olduğunu düşünüyoruz. Literatürde AKŞ ile insülin düzeyi ve HbA1c oranı daha önce RVO hastalarında değerlendirilmiştir.9,30,31 Bildiğimiz kadarıyla çalışmamız RVO hastalarında insülin direncinin değerlendirilmesinde HOMA-IR indeksinin kullanıldığı ilk çalışmadır.
Kolesterol esteri zengin lipoprotein seviyelerinin (LDL-K/HDL-K ve TC/HDL-K) oranları, iskemik kalp hastalığının iyi bilinen belirteçleri arasındadır ve bu oranların yükselmesi kolesterol metabolizmasında bir bozukluğa işaret etmektedir.32,33 TK/HDL-K oranı koroner kalp hastalığı ile ilgili parametredir ve bir aterojenik bir de antiaterojenik lipid değeri ile hesaplanır.34 LDL-K düzeyi TG, TK ve HDL-K konsantrasyonlarına göre belirlendiğinden, TG düzeyi 399’dan yüksek olan hastalarda geleneksel formüllerle hesaplanamaz.14 Bu durumda doğrudan TK/HDL-K oranının değerlendirilmesi aterojenik lipid bileşenleri hakkında bilgi verebilir. Koroner kalp hastalarında serum lipid profilleri ile ilgili daha önce yapılan çalışmalar, TK/HDL-K oranlarının kontrollere göre yüksek olduğunu göstermiştir.23,35,36 Stampfer ve ark.33 LDL/HDL oranının artmasının miyokard enfarktüsü riskinde artışla ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Üç bin dokuz yüz on dört inme olgusunun dahil edildiği 20 yıllık prospektif bir çalışmada düşük HDL-K ve yüksek TK/HDL-K oranının erkek ve kadın hastalarda total ve iskemik inme riski ile ilişkili olduğu bildirilmiştir.37 Çalışmamızda RVO hastalarında TK/HDL-K oranı sağlıklı bireylere göre daha yüksekti. Ghosh ve ark.36 iskemik kalp hastalığı olan 60 hasta ile yaptıkları biyokimyasal analizde TK/HDL-K oranını 4,9±1,2 olduğunu ve bu değerin kontrol grubuna göre oldukça yüksek bulunduğunu bildirmişlerdir. RVO hastalarında TK/HDL-K ve LDL-K/HDL-K oranlarının yüksek olması, bu parametrelerin daha kötü kardiyovasküler sağlık durumu ve klinik sonuçlara işaret ettiğini düşündürmektedir.
Bilindiği gibi ateroskleroz, RVO için önemli bir risk faktörüdür ve kolesterol metabolizmasındaki bozukluklar da risk teşkil etmektedir.3 HDL dışı-K’nin LDL-K’ye kıyasla arteriyel damar sertliği için daha üstün bir öngörü belirteci olduğu bildirilmiştir.38 Bu nedenle, HDL dışı-K/HDL-K oranı, koroner arter hastalığının ve arteriyel damar sertliği riskinin değerlendirilmesinde sadece lipid parametrelerine göre kolay, pratik ve daha iyi sonuç veren bir parametredir.39,40 Bizim çalışmamızda RVO hastalarında HDL dışı-K düzeyleri ve HDL dışı-K/HDL-K oranı sağlıklı bireylere göre yüksek bulundu. Bu sonuç kuşkusuz RVO tanılı hastaların kardiyovasküler açıdan değerlendirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Ayrıca hem diğer gözün sağlığını korumada hem de RVO’den etkilenen gözün iyileşmesinde damar sağlığının önemini göstermektedir.
Alt grup analizde SRVO grubunda hipertansiyon görülme sıklığı literatürle uyumlu olarak daha yüksek bulunmuştur.5 Ancak serum lipidleri açısından SRVO grubunda sadece LDL-K düzeylerinin arttığı tespit edildi. ROC analizi, TK/HDL-K ve LDL-K/HDL-K oranlarının SRVO’yu öngörmede anlamlı olduğunu ortaya koyarken, RVDO için hiçbir oran anlamlı değildi. TK/HDL-K ve LDL-K/HDL-K oranlarının SRVO’nun göstergesi olması kardiyovasküler hastalık riskinin daha yüksek olduğunu gösterebilir. SRVO ve RVDO arasındaki farkları ortaya koymak için serum lipidleri ve aterojenik indeksler hakkında daha kapsamlı çalışmalar yapılmalıdır.
Framingham risk skoru, çeşitli popülasyonlarda 10 yıllık miyokard enfarktüsü veya ölüm riskini tahmin etmek için uzun yıllardır kullanılmaktadır.20 Çalışmamızda Framingham risk skoru RVO hastalarında (%10,8) ve özellikle erkeklerde daha yüksekti. Benzer şekilde, bir meta-analizde, RVO’lu hastalarda 10 yıllık Framingham risk skorunun %10,1 olduğu gösterilmiştir.20 Bizim çalışmamızda SRVO ve RVDO hastaları arasında Framingham risk skoru açısından anlamlı fark saptanmadı. SRVO olgularında Framingham risk skorunun biraz daha yüksek bulunmasının hipertansiyon sıklığının fazla olmasıyla ilişkili olduğunu düşünüyoruz. Bir başka çalışmada, hipertansiyon ve diğer kardiyovasküler risk faktörlerinin sıklığı nedeniyle RVDO hastalarında 10 yıllık koroner kalp hastalığı riskinin daha yüksek olduğu bildirilmiştir.41 Çalışmamızda hem RVDO hem de SRVO’da koroner olay riski orta düzeydeydi. SRVO olgularında Framingham risk skoru farklılık göstermese de TK/HDL-K ve LDL-K/HDL-K oranları SRVO için öngörü unsuruydu. Bu sonuçlardan da görüleceği üzere RVO hastalarının kardiyovasküler açıdan değerlendirilmesi gerekir.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Bildiğimiz kadarıyla çalışmamız RVO tanısı alan hastalarda HOMA-IR indeksini ve serum lipid oranlarını serum aterojenik indeksleri olarak değerlendiren ilk çalışmadır. Ancak, çalışmamızın bazı kısıtlılıkları da vardı. Örneklem büyüklüğünün küçük olması ve tek merkezli olması bunlardan en önemlileridir. Ek olarak, örneklemin hastaneye başvuran bireylerden oluşması çalışmaya yanlılık katmış olabilir. Son olarak, kesitsel çalışma tasarımı nedeniyle dislipidemi ve RVO arasında nedensellik kurulamamaktadır. Gelecekteki araştırmalar, prospektif kohort çalışmalarında RVO tedavisinin sonuçlarını inceleyerek serum lipid oranlarındaki değişikliklerin iyileşme süreci üzerindeki etkisine odaklanmalıdır.
Sonuç
Bu çalışmada RVO’nun sağlıklı bireylere göre TK/HDL-K, LDL-K/HDL-K ve HDL dışı-K/HDL-K oranlarında artış ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Sonuçlar RVO olgularında insülin direncinin değerlendirilmesinde HOMA-IR indeksinin göz önünde bulundurulması gerektiğini düşündürmektedir. Bu bozukluklar, bu hastalarda RVO patogenezine ve buna bağlı kardiyovasküler hastalık ve inme riskine katkıda bulunabilir.