Öz
Kahve ve çayda yaygın olarak bulunan kafein, adenozin reseptörlerini bloke ederek, gözyaşı üretimi, göz içi basıncı, maküla perfüzyonu ve koroid kalınlığını etkileyerek çeşitli yönleriyle göz sağlığı üzerinde etkilere sahiptir. Bununla birlikte, glokom ve katarakt gibi göz hastalıkları ile bağlantısı, araştırma sonuçlarının çelişkili olması nedeniyle belirsizliğini korumaktadır. Bazı çalışmalar kataraktta faydaları olabileceğini ileri sürerken, diğerleri glokomda sık kafein alımının göz içi basıncında artışa neden olarak cerrahi ihtiyacı doğuracağı konusunda uyarmaktadır. Kuru göz, maküla dejenerasyonu, miyopi/hipermetropi, diyabetik retinopati, prematüre retinopatisi ve santral seröz retinopati üzerindeki etkileri ile ilgili çelişkili kanıtlar da mevcuttur. Kafein, kuru göz için bir risk faktörü gibi görünmemekle beraber, çalışmalar kafeinin yaş tip yaşa bağlı maküler dejenerasyona karşı koruma sağlayabileceğini ve 7-metilksantin metabolitinin miyopi için umut verici bir tedavi olabileceğini göstermiştir. Ayrıca, kafein titremeye neden olabilir ve özellikle daha az deneyimli cerrahlarda cerrahi performansı etkileyebilir. Uzmanların önerileri farklılık göstermekle birlikte kafeinin gözü nasıl etkilediğini tam olarak anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Genetik olarak glokoma yatkın bireyler, kafein tüketiminin göz içi basıncında klinik olarak anlamlı yükselmeye neden olma olasılığı nedeniyle dikkatli olmalıdır. Titremenin önemli olabileceği mikrocerrahi gibi hassas işlemlerde kafein kullanımı hakkında dikkatli olunmalıdır. Bu derleme, kafeinin göz sağlığı üzerindeki etkisine ilişkin daha net bir görüşe sahip olmak ve önerilerde bulunmak için yapılacak daha ileri çalışmaların önemini vurgulamaktadır.
Giriş
Bilimsel olarak 1,3,7-trimetilksantin olarak bilinen kafein, kola cevizi, çay yaprağı ve kahve çekirdeği dahil olmak üzere 60’tan fazla bitki türünde bulunan psikojenik bir maddedir.1 Çay, kahve ve alkolsüz içeceklerin yanı sıra çikolata bazlı ürünler ve metabolik takviyeler gibi çeşitli gıdalarda bulunur.1 Yetişkinler genellikle kahve ile kafein tüketirken, çocuklar ve ergenler kafeinli alkolsüz içecekler tüketme eğilimindedir. Bir ürünün kafein içeriği, ürünün türü (Tablo 1), kahve çekirdeklerinin veya çay yapraklarının yetiştirilme ve işlenme yöntemleri ve içeceğin hazırlanması gibi faktörlere bağlı olarak değişebilir.1
Küresel kafein tüketimi değişkenlik gösterse de, batı ülkelerindeki birçok yetişkin günde kg cinsinden vücut ağırlığı başına 4 mg kafein tüketmektedir. Yetmiş kilogramlık bir birey için bu, kabaca üç fincan kahve veya beş fincan çaya eşittir.1 Günde üç ila dört fincan demlenmiş kahve veya beş porsiyon kafeinli alkolsüz içecek veya çay tüketimi, sağlık açısından nötr veya potansiyel olarak olumlu etkiler ile ilişkilendirilmiştir.2 Kalp atış hızında artış, anksiyete, titreme ve huzursuzluk gibi toksik semptomlar mümkündür, ancak bu semptomlar sadece çok daha yüksek dozlarda ortaya çıkar. Bu seviyelere ulaşmak için yaklaşık 100 fincan kahve içmek gerekir.1 Metabolizmadaki bireysel farklılıklar, hamilelik ve kalp hastalığı gibi durumlar ve ilaçlar kafein seviyelerindeki ve etkilerindeki değişikliklere katkıda bulunur.
Kafeinin Farmakokinetiği ve Farmakodinamiği
Kafein hızla kan dolaşımına geçer ve yutulduktan sonra 1-1,5 saat içinde maksimum plazma konsantrasyonuna ulaşır. Esas olarak karaciğerdeki sitokrom P450 1A2 (CYP1A2) enzimi tarafından metabolize edilir. Demetilasyona uğrar ve paraksantin, teobromin ve teofilin oluşumuna neden olur. Bu metabolitler daha sonra ksantin, ürik asit ve urasil türevlerine dönüştürülür. Kafeinin yarılanma ömrü yaş, cinsiyet, ilaçlar, hamilelik, sigara kullanımı ve karaciğer fonksiyonu gibi birçok faktörden etkilenir ve 3 ila 7 saat arasında değişir. Kafeinin sadece %1-5’i böbrekte tübüler geri emilim nedeniyle 48 saat içinde idrarla değişmeden atılır (Şekil 1).2 Kafein öncelikle bir adenozin reseptör antagonisti olarak işlev görür ve çeşitli sistemleri etkiler.
İki ana tip adenozin reseptörü vardır. A1 ve A3, Gi/Go proteini ile kenetlidir, adenilil siklazı inhibe ederler ve siklik adenozin monofosfat (cAMP) seviyelerini düşürürler. A2A ve A2B, Gs/Golf proteini ile kenetlidir, adenilil siklazı aktive ederler ve cAMP seviyelerini artırırlar (Şekil 2).3, 4 Adenozin reseptörleri, koroner kan akımını, miyokardiyal oksijen tüketimini, immün yanıt, enflamasyon ve glutamin, asetilkolin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin salınımını kontrol eden savunma mekanizmalarını tetikler.5
Kafein ayrıca fosfodiesterazın inhibisyonu, gama-aminobütirik asit tip A reseptörlerinin düzenleyici bölgelerinin blokajı ve hücre içi kalsiyumun salınımı gibi diğer mekanizmalar yoluyla da etki gösterir, ancak bu etkiler öncelikle toksik dozlarda gözlenir.3
Kafeinin Rolü
Kafein, adenozin reseptör antagonisti olarak merkezi sinir sistemi aktivitesini artırdığı için yaygın olarak tüketilir. Bu stimülasyon, dopamin, serotonin, norepinefrin ve asetilkolin gibi monoamin seviyelerini yükseltir ve enerji düzeyi, ruh hali ve uyanıklıkta subjektif iyileşme sağlar.6
Kafeinin ayrıca baş ağrısı, astım, Parkinson ve Alzheimer hastalığı gibi nörodejeneratif hastalıklarda yararlı etkileri gösterilmiştir.3, 7, 8 Monoterapi olarak veya analjeziklerle kombinasyon halinde kullanılan kafein, adenozin reseptörlerinin inhibisyonu yoluyla vazokonstriksiyona neden olarak gerilim tipi baş ağrısını ve migreni tedavi edebilir.7 Adenozin reseptörlerinin kafein tarafından bloke edilmesinin, muhtemelen solunum sistemi stimülasyonu ve bronkodilatasyon nedeniyle astımlı hastalarda hava yolu fonksiyonunu iyileştirdiği de gösterilmiştir.8 Son çalışmalarda, kafeinin Parkinson hastalığı ve Alzheimer hastalığı gibi nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde ve bu hastalıkların önlenmesinde kullanımı araştırılmaktadır. A2A reseptörlerini inhibe ederek ve nükleer faktör eritroid 2 ile ilişkili faktör 2’nin ekspresyonunu artırarak, kafeinin antioksidan sistemleri düzenlendiği, nöroenflamasyonu azalttığı ve nöronal hücre kaybının önlenmesinden sorumlu diğer faktörleri etkilediği görülmektedir.3, 9
Kafeinin Göz Üzerine Fizyolojik Etkileri
Adenozin reseptörleri kornea, iris, siliyer cisim, koroid ve retina dahil olmak üzere birçok oküler dokuda bulunmaktadır.10, 11, 12 Kafein, adenozin reseptörlerine kompetitif şekilde bağlanır, pupil dilatasyonuna neden olur, siliyer cisim ve iris sfinkter kasındaki muskarinik reseptörleri hedef alarak akomodasyonu iyileştirir.8 Kafeinin kapalı açılı glokom üzerindeki etkilerini inceleyen bir literatür bulunmamakla birlikte, pupil dilatasyonunun iris ve kornea arasındaki açıyı daralttığı iyi bilinmektedir. Bu nedenle kesin bir sonuca ulaşabilmek için daha fazla araştırma yapılmasına ihtiyaç vardır.
Kafein alımı gözyaşı üretimi, göz içi basıncı, hümör aköz ve maküler perfüzyon gibi çeşitli oküler parametreleri etkiler.13, 14, 15, 16 Kuru göz üzerindeki etkisi halen tartışılmaktadır ve kahve tüketiminin gözyaşı fonksiyonunu iyileştirebileceğini ve kuru göze karşı koruyabileceğini gösteren bazı kanıtlar vardır.12, 13, 17 Adenozin A2 reseptörleri ve kafein metabolizmasındaki ana enzim olan CYP1A2’yi kodlayan genlerdeki tek nükleotid polimorfizmleri bu etkiyi düzenliyor gibi görünmektedir.12
Kurata ve ark.18 ilk kez 1997’de kafein ile göz içi basıncı arasında pozitif bir ilişki olduğunu ileri sürmüştür ve o günden beri kafeinin göz içi basıncı üzerine etkisi ilgi konusu olmuştur. Erkek Wistar sıçanlarda yaptıkları çalışmada, tek doz kafein, 15 dakika ve 1 saat sonra göz içi basıncında önemli bir artışa neden olmuştur, bu da artan hümör aköz sekresyonuna bağlanmıştır. Kurata ve ark.19 tarafından beagle köpeklerde intravenöz kafein kullanılarak yapılan daha sonraki bir çalışma, göz içi basıncında benzer bir artış olduğunu göstermiştir. Bu, etki mekanizmasının hümör aköz sekresyonunun artışı üzerinden olabileceğini düşündürmektedir. Bununla birlikte, Madeira ve ark.20 tarafından yürütülen bir preklinik bir çalışmada, kafeinin olası nöroprotektif rolü ortaya konmuştur. Çalışmalarında oküler hipertansiyonlu sıçanlara kafein verilmiş ve 3 hafta sonra göz içi basıncı, retinal nöroenflamasyon, mikroglia reaktivitesi ve ganglion hücre kaybında azalma meydana gelmiştir.
Oküler basınç artışı için teorik etki mekanizması, kafeinin adenozin reseptörlerinin antagonisti olması ile ilişkilidir. Adenozin reseptörlerinin blokajı filtrasyon sisteminde düz kasların gevşemesine neden olarak hümör aköz dışa akımını inhibe eder ve trabeküler ağın kapanmasına neden olur. Adenozin reseptörlerinin blokajı, kafeinin, hümör aköz üretimi ile ilgili hidrostatik basıncı artırdığı varsayılan kan basıncını yükseltme yönündeki iyi bilinen etkisiyle de ilişkilidir.21 Son olarak, kafeinin hücre içi cAMP’yi yükseltebileceği ve aköz hümör yapımını artırabileceği ileri sürülmektedir.22 Ancak, mevcut kanıtlar, 2-3 fincan kahve ile erişilen kafein kan düzeylerinin fosfodiesteraz fonksiyonunu baskılamadığını göstermektedir.23
Popülasyon çalışmaları değerlendirilirken, kafeinin göz içi basıncı açısından klinik önemi, özellikle glokomatöz olmayan bireylerde belirsizliğini korumaktadır.22, 24 Primer açık açılı glokom veya oküler hipertansiyonu olanlar gözlerde göz içi basıncı artışı istatistiksel olarak anlamlı ancak klinik olarak anlamsızdı.14, 16, 25, 26 Genetik yatkınlığı olan bireylerde basınçların daha yüksek ve klinik olarak anlamlı olduğu görülmüştür.27, 28 Toplam 121.374 hastanın dahil edildiği büyük bir çalışmada sürekli kahve içmek, düşük göz içi basıncı ile zayıf şekilde ilişkili bulunduğundan bu çalışmaların bir kısıtlılığı örneklemin küçük olmasıdır.28
Kafeinin serebral vazokonstriksiyonu indükleme ve serebral kan akımını azaltma etkisi iyi bilinmektedir.25, 29, 30, 31 Ancak, kafeinin oküler kan akımı üzerindeki etkileri üzerine sınırlı sayıda araştırma yapılmıştır. Lotfi ve Grunwald32 tarafından yapılan 1992 tarihli bir çalışmada, 200 mg kafeinin oral uygulanmasından 1 saat sonra maküler kan akımında %13’lük bir azalma gözlenmiştir. Bununla birlikte, deney sırasında maküler kan akımı sadece iki kez (uygulama öncesi ve uygulamadan 1 saat sonra) subjektif olarak ölçülmüştür.32 Daha yeni tarihli bir araştırmada, 100 mg kafeinin etkileri lazer benekleme tekniği kullanılarak kantitatif olarak ölçülmüş ve sonuçlar kafein uygulamasından sonra koroid, retina ve oküler sinir başında dolaşımın azaldığını göstermiştir.15 Sistemik etkisi olmadığı bilinen çok az miktarda kafeinin oküler fundus akımında belirgin azalmaya neden olduğu gözlenmiştir. Bu, oküler kan damarlarının doğrudan etkilendiğine işaret etmektedir. Daha sonra yapılan optik koherens tomografi (OKT) anjiyografi çalışmaları, kahve tüketiminin ardından retina akım alanında ve damar yoğunluğunda önemli bir azalma olduğunu göstererek bu sonuçları desteklemiştir.33 Bu etkilerin en olası kaynağı, adenozin antagonizasyonu kaynaklı vazodilatör etkinin getirdiği periferik vasküler dirençteki artıştır.34 İlginç bir şekilde, intravenöz adenozin enjeksiyonunun retinal vazodilatasyonu indüklediği ve göz içi basıncını düşürdüğü gösterilmiştir.34
Kafeinin koroid kalınlığını etkilediği artırılmış derinlik görüntüleme (EDI)-OKT gibi analitik testlerle kanıtlanmıştır.35, 36, 37, 38 Bir çalışmada, 200 mg kafein tüketildikten 1 ve 3 saat sonra koroid kalınlığında başlangıca göre önemli bir azalma izlenmiştir (Şekil 3).35 Başka bir çalışma, 200 mg kafein tükettikten sonra meydana gelen koroid kalınlığındaki anlamlı azalmanın en az 4 saat devam ettiğini bulmuştur.38 Özellikle, genç maymunlar ile yapılan bir çalışmada, topikal kafein uygulamasının koroid kalınlığında normal yaşa bağlı artışları önlemediği bulunmuştur, bu da kalınlıktaki herhangi bir azalmanın geçici olabileceğini veya diğer faktörler tarafından ortadan kaldırılabileceğini düşündürmektedir.39 Maymun çalışması bebeklere odaklanırken, insan çalışmalarına yetişkinler dahil edildiğinden, yaş farkları ve test süresi bu farklılıkları açıklayabilir. Ek olarak, bebek maymun çalışmasında birkaç ay boyunca günde iki kez uygulamanın etkileri araştırılırken, insan çalışmalarında tek uygulama yapılmıştır.
Son olarak, kafein, antioksidan özelliklerinden dolayı göz lensini oksidatif hasara karşı koruyabilir.37 İlerleyen yaş ve diğer hastalıklar nedeniyle, glutatyon ve askorbik asit gibi antioksidanların azalması oksidatif strese, protein agregasyonuna ve ışık saçılmasına neden olabilir ve sonuçta katarakt oluşumuna katkıda bulunabilir.40 Kahve tüketimi, esas olarak kafeinin adenozin antagonist aktivitesine bağlı antioksidan etkileri nedeniyle katarakt oluşumunda azalma ile ilişkilendirilmiştir. Kahvede, klorojenik asitler gibi diğer antioksidanlar bulunurken, bu kimyasallar çiğ kahve çekirdeklerinin kavurma işlemi sırasında kısmen parçalanır.
Oküler Hastalıklarda Kafeinin Etkileri
Katarakt
Katarakt, ultraviyole (UV) ışığa maruz kalma, yaşlanma ve diyabet gibi faktörler nedeniyle göz lensinde hasara neden olan oksidatif stresten kaynaklanır.41, 42 Glutatyon ve askorbik asit gibi antioksidanlar lens saydamlığını korumaya yardımcı olur, ancak zamanla tükenebilir ve katarakt oluşumuna neden olabilir.40
Varma ve ark.42, in vitro çalışmalar ile kafeinin katarakt gelişimi üzerindeki etkilerini araştıran ilk araştırmacılar arasında yer almıştır. Varma ve Hedge43 tarafından yapılan bir çalışmada, kafeinin kültür ortamına demir eklenmesiyle oluşan serbest radikallerden lense verilen oksidatif hasarı azaltma yeteneği gösterilmiştir. Kırk üç ülkeyi kapsayan global bir araştırmada Varma44, en düşük katarakt körlüğü oranlarının, aynı zamanda yüksek kafein tüketimine sahip en gelişmiş ülkelerde gözlendiği sonucuna varmıştır. Özellikle, kafeinin katarakt ile ilişkili görme bozukluğu üzerindeki koruyucu etkisi, 50 mg’lık günlük tüketim seviyelerinde belirgin olmaya başlar ve günde 100 mg ile en üst düzeye ulaşır.44 Bununla birlikte, bu çalışmanın sosyoekonomik durum ve sağlık hizmetlerine erişim gibi diğer faktörleri hesaba katmadığını belirtmek çok önemlidir. Öte yandan, Beaver Dam, Wisconsin’de yapılan ve 43 ila 86 yaşları arasındaki 4.926 kişinin dahil edildiği büyük bir çalışmada, sosyo-ekonomik ve yaşam tarzı faktörleri hesaba katılmış ve kahve tüketimi ile kortikal, posterior subkapsüler veya nükleer katarakt gibi yaşa bağlı katarakt gelişme olasılığı arasında bir ilişki olmadığı bulunmuştur.45
UV radyasyon ve katarakt gelişimi arasındaki ilişkinin, hümör aköz ve lenste reaktif oksijen türlerinin oluşması ve lens antioksidan rezervlerinin tükenmesi olduğu düşünülmektedir.42, 46, 47, 48 302 nm UV ışığına maruz bırakılan in vitro fare lens kültürlerinde fiziksel hasar meydana geldiği, Na+/K+ adenozin trifosfatazın (ATPaz) inhibe olduğu ve adenozin trifosfat (ATP) ve glutatyon seviyelerinin azaldığı gösterilmiştir. İlginç bir şekilde, kafeinin bu etkileri hafiflettiği görülmüştür.49 Daha sonraki çalışmalar, kafeinin glutatyon ve ATP tükenmesini önlediğini ve lenste ışığa duyarlaştırıcı görevi gören kinürenin varlığında Na+/K+ ATPaz aktivitesini sürdürdüğünü göstermiştir.50 Topikal kafein damlaları, UVB kaynaklı lens opaklaşmasını etkili bir şekilde önlemiş ve peroral kafein tedavisi, insan lens epitelyal hücrelerinde UV kaynaklı apopitozu azaltmıştır.51, 52
Metabolik sendrom veya obezitesi olan bireylerin katarakt gelişme riski daha yüksektir, ancak kafeinin sıçanlarda metabolik semptomları iyileştirdiği ve kilo kaybını teşvik ettiği gösterilmiştir.53 Ayrıca, kahvenin iki bileşeni olan kafein ve pirokatekol, daha sonraki araştırmalarda obezite ile ilişkili katarakt insidansında azalma ile ilişkili bulunmuştur.54 Yüksek yağlı diyetle beslenen ve kahve ile tedavi edilen farelerin vücut ağırlığı azalmış, lenslerindeki antioksidan bileşenler korunmuş ve kolesterol seviyeleri yükselmemiştir.53, 54
Ayrıca, diyabet, süperoksit dismutaz, katalaz, glutatyon peroksidaz, malondialdehit ve oksidasyon protein ürünü seviyelerini değiştirerek oksidatif stresi artırarak katarakt riskini yükseltebilir.55 Çalışmalar, diyabetik lenslerde kafein kullanımının antioksidan glutatyon miktarlarının artmasına ve reaktif oksijen türlerinin azalmasına yol açtığını göstermiştir. Başka bir araştırmada, kafein içeren göz damlası, %24 galaktoz içeren bir diyetle beslenen genç sıçanlarda katarakt gelişmesini ve ilerlemesini anlamlı düzeyde inhibe etmiştir.56
Glokom
Normal sağlıklı bireylerde kafeinin göz içi basıncını artırdığı görülmemektedir.24, 57, 58 Ancak oküler hipertansiyon öyküsü olanlarda, primer açık açılı glokomda, normotansif glokomda ve glokom şüphesi olanlarda göz içi basıncını yükseltebilir. Gözlenen etkiler klinik olarak anlamlı olmayabilir. 180 mg’dan fazla kafein alındıktan sonra göz içi basıncında gerçekleşen geçici artışların glokom progresyonunu etkilemesi olası değildir.14, 16, 25, 26, 59, 60 Büyük bir prospektif çalışma, kafein tüketimi ile göz içi basıncı arasındaki ilişki hakkında kanıtlar sağlamasına rağmen, 2021 yılında yapılan bir araştırmada, bazı bireylerde yüksek göz içi basıncı için genetik yatkınlık olduğu bulunmuştur.27, 61 Göz içi basıncı için kalıtsallık %40-70 olarak tahmin edilirken genetik varyantlar bu farklılığa katkıda bulunmaktadır. MYOC (miyosilin), CYP1B1 (sitokrom P450 1B1), LTBP2 (latent dönüştürücü büyüme faktörü beta bağlayıcı protein 2) ve TEK (TEK reseptörü tirozin kinaz) gibi genlerdeki mutasyonlar, Mendeliyen kalıtım gösteren göz içi basıncı yüksek primer konjenital glokom veya primer açık açılı glokoma yol açabilir.62, 63, 64, 65
Glokomda, yüksek göz içi basıncı retina, koroid ve optik sinir başı gibi vital göz dokularına kan akımını bozabilir.66 Kafeinin vazokonstriktif özellikleri, glokom progresyonunu şiddetlendirebilecek oküler kan akımının azalmasına katkıda bulunur. Çalışmalar, kahve tüketiminin bu alanlarda azalmış kan akım hızı ve mikrosirkülasyon ile ilişkili olduğunu göstermektedir, bu da kan akımında bozulma ile glokom gelişimi arasında potansiyel bir bağlantı olduğunu düşündürmektedir.5, 15, 32, 33
Özellikle, topikal %1 kafein içeren göz damlalarının, 1 haftalık uygulamadan sonra primer açık açılı glokom hastalarında göz içi basıncını değiştirmediği görülmüştür.31 Bu, kahve tüketiminde gözlenen etkilerin sadece kafeine atfedilemeyebileceğini, kahvenin kafeinin yanı sıra fizyolojik olarak aktif çeşitli maddeler içerdiğini ve farklı markaların kafein konsantrasyonlarının farklı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, sadece kafein içeren topikal kafein göz damlaları, kafeinin oküler fizyoloji üzerindeki doğrudan etkileri hakkında fikir verebilir.
Kuru Göz
Kuru göz, gözyaşı üretiminin gözleri nemlendirmek için yeterli kalite veya miktarda olmaması ile karakterize yaygın bir oküler yüzey hastalığıdır. Tedavide diyet değişiklikleri, omega-3 takviyeleri, çevresel değişiklikler ve reçetesiz satılan yapay gözyaşı veya antienflamatuvar ilaçların kullanımı gibi çeşitli yaklaşımlar mevcuttur.67
Geleneksel olarak kuru göz için bir risk faktörü olarak kabul edilen kafeinin, gözyaşı üretimi ve gözyaşı filmi ozmolaritesi üzerinde karışık etkileri olduğu gösterilmiştir. Bazı çalışmalar, hem topikal uygulamanın hem de kafeinin oral tüketiminin gözyaşı üretimini artırabileceğini ve gözyaşı filmi ozmolaritesini azaltabileceğini göstermektedir.12, 13, 17, 44, 68, 69, 70 İki çalışma, kafeinin kuru göz gelişimi riski üzerinde önemli bir etkisi olmadığını öne sürse de, bu iki çalışma da kendileri tarafından bildirilen verilere dayanan kesitsel bir tasarım kullanmıştır.71, 72 Bu kısıtlılıklar nedeniyle, bu çalışmaların sonuçları nedenselliği göstermekten uzaktır ve hatırlama yanlılığından etkilenebilir.
Maküla Dejenerasyonu
Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu (YBMD), maküla hasarına bağlı santral görmede bozulma ile karakterizedir. Çoğu hastada kuru YBMD vardır. Maküla incelir ve drusen adı verilen sarı depozitler birikerek retina dejenerasyonuna yol açar. Islak YBMD, kuru formun progresyonudur. Ödem ve kanamaya neden olan subretinal neovaskülarizasyon görülür.10 Tedavi seçenekleri arasında yaş YBMD için anti-vasküler endotel büyüme faktörü (VEGF) enjeksiyonları ve orta ila şiddetli kuru YBMD için antioksidan vitaminler ve mineraller yer alır.73, 74
Gözün vasküler tabakası olan koroid, dış retina katmanlarının beslenme ve oksijen ihtiyacını karşılamak, retina ısısını düzenlemek ve atıkları ortadan kaldırmak gibi önemli işlevler görür.75 Retinanın sağlıklı işlev görebilmesi için koroidal damarların fiziksel ve fonksiyonel olarak normal olması gerekir. YBMD’de koroidal kan akımının değiştiği bulunmuştur ve bu nedenle bu değişikliklerin patogenezi etkileme olasılığı yüksektir. Örneğin; erken YBMD koroid kalınlığında azalmayla ilişkilidir.35, 36, 37, 38, 76, 77
Kafeinin YBMD üzerindeki etkisi net olarak bilinmemektedir. Bir olgu kontrol çalışması kafein tüketiminin YBMD gelişimini önleyebileceğini öne sürerken, başka bir çalışma 5 yıllık insidans döneminden sonra herhangi bir korelasyon bulamamıştır.78, 79 Son araştırmalar, kahvenin adenozin reseptörleri üzerindeki antagonistik etkisinin, yaş YBMD ile ilişkili anormal koroidal vasküler büyümeyi baskılayabileceğini göstermektedir.11
Adenozin reseptörleri, özellikle A2A ve A3, retina ve koroid dokularında eksprese edilir ve YBMD hastalarında ekspresyon değişmektedir. Hipoksi ve enflamasyona yanıt olarak A2A ve A2B reseptörlerinin upregülasyonu YBMD progresyonunda rol oynayabilir.10, 20 İnsanda gözde koroid/RPE tabakasında, özellikle kuru YBMD’li bireylerde anlamlı A3 reseptörü ekspresyonu olduğu gözlenmiştir ve bu reseptörün down regülasyonunun fotoreseptör hücrelerinin ölümüne katkıda bulunduğu öne sürülmüştür.80
Miyopi ve Hipermetropi
Miyopi (uzak görmezlik) ve hipermetropi (yakın görmezlik), kornea eğriliği ve göz uzunluğundaki farklılıkların ışığın retinaya uygun şekilde odaklanmasına engel olmasından kaynaklanır. Düzeltme yöntemleri arasında kontakt lens veya gözlük kullanımı ve laser in situ keratomileusis veya fotorefraktif keratektomi gibi lazer cerrahi tedavileri yer alır. Topikal kafein, miyopinin ilerlemesini önlemede umut vaat etmektedir. Maymunlarda yapılan son çalışmalar, kafein uygulamasının miyopik kompanzasyonu önlediğini ve koroid kalınlığı ve vitreus boşluğunun uzamasını etkilediğini ortaya koymuştur.39 Dikkat çekici bir şekilde, daha önceki birkaç çalışmada, sağlıklı yetişkinlerde tek doz oral kafein alınması veya kahve içilmesinin koroid kalınlığını azalttığı bildirilmiştir.36, 37, 38, 76 Makak maymunu ve insan gözleri arasındaki benzerlikler düşünüldüğünde, bu farklı reaksiyonların yalnızca tür farklılıklarının bir sonucu olması olası değildir. Ayrıca, koroid kalınlığı tipik olarak çocukluk döneminde arttığından ve yaşla birlikte azaldığından, popülasyonun yaşı gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Sonuçlar maruziyet süresinden de etkilenebilir. Örneğin; tek bir uygulama birkaç ay boyunca günde iki kez yapılan uygulamalardan farklı etkiler yaratabilir. Yetişkin insanlarda kahvenin geçici olarak koroid duvarının kalınlığını azaltıp azaltmadığını araştırmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.
Miyopik Danimarkalı çocuklardan oluşan bir örneklemde, kafein metaboliti 7-metilksantinin (7-MX) oral yolla uygulanmasının miyopi progresyonu ve aksiyel uzunluk artışını yavaşlattığı gösterilmiştir.81, 82 Ayrıca, miyopi için olası bir tedavi olarak sıçanlarda 7-MX’in sub-kronik ve kronik toksisitesini değerlendiren bir çalışmada, 7-MX ile mortalite veya toksisite belirtisi izlenmezken kafeinle tedavi edilen grupta %10 mortalite meydana gelmiştir.83 Ancak, 12 ila 25 yaş arası katılımcılardan oluşan bir kohort ile yapılan başka bir çalışmada, kafein tüketimi ile miyopi oluşumu arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.82
Prematüre Retinopatisi
Prematüre retinopatisi (ROP), gelişmekte olan retina damar ağında oksijene bağlı hasardan kaynaklanır. Hiperoksi ve vazo-obliterasyon meydana gelir ve bunu primer olarak VEGF sinyal yolağı tarafından yönlendirilen anormal yeni damar oluşumu izler.39 Neonatolojideki gelişmeler nedeniyle, ROP dünya çapında çocukluk çağı körlüğünün önemli bir nedeni haline gelmiştir.84, 85, 86 Kafein tedavisinin, patolojik hiperoksi kaynaklı vazo-obliterasyon ve hipoksi kaynaklı anjiyogenezin etkilerini azalttığı gösterilmiştir ve bu etkilere A2A reseptörüne bağımlı ve A2A reseptöründen bağımsız süreçler aracılık etmektedir.87 Bununla birlikte, kafein alımı ile ROP şiddeti arasındaki ilişkiye ilişkin çelişkili sonuçlar mevcuttur. Randomize kontrollü bir çalışmada, prematüre bebeklerde erken kafein tedavisinin ROP riskini azaltabileceği öne sürülürken, küçük bir retrospektif çalışmada herhangi bir korelasyon saptanamamıştır.88, 89 Sonuçları etkileyen olası yanlılıkları araştırmak için yeni randomize kontrollü çalışmalar yapılmalıdır.
Diyabetik Retinopati
Diyabetik retinopati tip 2 diyabet hastalarında görme kaybının önde gelen nedenlerindendir. Mevcut tedaviler arasında anti-VEGF tedavisi, vitrektomi ve scatter lazer cerrahisi bulunmaktadır. Kahve tüketimi ile diyabetik retinopati arasındaki ilişki belirsizliğini korumaktadır. Bir çalışmada günde iki fincandan fazla kahve içen tip 2 diabetes mellituslu hastalarda diyabetik retinopati gelişiminin azaldığının gösterilmesi nedeniyle kahve tüketiminin bir koruyucu etkisi olabileceği öne sürülmüştür. Kafeinin ayrıca diyabetik maküla ödeminin hücresel modellerinde kan-retina bariyeri üzerinde koruyucu bir etkiye sahip olduğu ve potansiyel olarak apoptozu %18 oranında azalttığı bulunmuştur.90
Aksine, ikinci bir çalışmada, kahve tüketimi diabetes mellitus gibi kardiyovasküler riskleri olan hastalarda retinal venüler çap ile pozitif ilişkili bulunduğu için kafeinin retinal damar mikrodamar ağını olumsuz etkilediği ileri sürülmüştür.91 İlginç bir şekilde, kafein içeren çay ve kahve korelasyon göstermemiştir, bu da antioksidanların kafeinin vazokonstrüktif etkilerini ortadan kaldırabileceğini düşündürmektedir.
Diğer bulgular, kafeinin doza bağlı koruyucu bir etkisi olduğunu göstermiştir. Öyle ki, orta ila yüksek dozlarda kafein tüketen tip 2 diyabet hastalarında diyabetik retinopati gelişme riskinin %65 daha az olduğu bulunmuştur. Ancak, kafein kullanımı sürekli bir değişken olarak incelendiğinde bu ilişki gözlenmemiştir.92
Genel olarak, kafeinin koruyucu etki potansiyeli umut verici olsa da, diyabetik retinopati gelişimindeki rolünü açıklığa kavuşturmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Diyabetik fare çalışmalarında elde edilen sonuçlar insanlara uyarlanamamıştır. Bu da kafeinin etkilerinin altında yatan mekanizmalar hakkında daha ileri çalışmalar yapılması gerektiğine işaret etmektedir.
Santral Seröz Retinopati
Santral seröz retinopati, subretinal sıvı birikimine bağlı makülanın seröz dekolmanıdır. Öncelikle genç erkekler etkilenir ve psikolojik stresle ilişkilidir. Diğer risk faktörleri arasında kortikosteroidler, yüksek testosteron ve aldosteron seviyeleri ve hipermetropi bulunur.93 Tedavi seçenekleri arasında intravitreal tedavi, mineralokortikoid reseptör antagonistleri gibi sistemik ilaçlar, fotodinamik tedavi, argon lazer tedavisi ve cerrahi (parsiyel sklerektomi) yer alır.93 Bazı olgularda spontan gerileyebilir. Kafein kötüye kullanımı, santral seröz retinopati ile ilişkilendirilmiştir.94 Kafein hipotalamus-hipofiz-adrenal eksenini aktive ederek kortizol gibi stres hormonlarının salgılanmasını artırır. Bu etki cinsiyete bağlıdır ve erkeklerde kadınlara kıyasla psikolojik strese yanıt olarak daha fazla kortizol artışı gözlenir.95 Kafein ayrıca subretinal sıvının emilimi için gerekli olan adenozin reseptörlerini de inhibe edebilir.36 Bununla birlikte, mevcut makalelerin sayısı sınırlı olduğundan daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Kafeinin koroid kalınlığı üzerindeki etkisine ilişkin ek çalışmalar, santral seröz retinopatiye olası etkisi hakkında da değerli bilgiler sunabilir.
Kahvenin Cerrahi/Klinik Performansa Etkileri
Cerrahlar, titremeyi en aza indirmek ve yapılan işe zararlı etkilerinden kaçınmak için cerrahi sırasında sıklıkla kafein alımından kaçınırlar. Bu, özellikle ince el becerisi gerektiren vitreoretinal cerrahi gibi hassas mikro cerrahiler için geçerlidir. Araştırmalar, ameliyattan önce kafein kullanımının özellikle deneyimsiz cerrahlarda cerrahi performans üzerinde zararlı bir etkisi olabileceğini göstermiştir.96, 97 Bununla birlikte, başka bir çalışma, kafeinin cerrahi performans üzerinde kayda değer bir etkisi olmadığını öne sürmüştür.98 Öte yandan propranolol, daha iyi sonuçlarla ilişkili bulunmuştur.96, 98, 99
Pratik Çıkarımlar
Kafeinin çeşitli göz hastalıklarındaki etkileri hakkındaki bulgular çelişkilidir ve bu nedenle net önerilerde bulunmak zordur. Katarakta karşı koruyucu etkisi olduğuna dair kanıtlar olsa da, diğer oküler hastalıklar üzerindeki etkisi belirsizdir.
Kafeinden kaynaklı göz içi basıncı artışı, glokom progresyonu açısından klinik öneme sahip değildir. Glokomu olmayan veya glokomlu hastalarda kafeinin rutin olarak kesilmesi önerilmemektedir, ancak genetik olarak glokoma duyarlı olan hastalara kafeini konservatif olarak tüketmeleri tavsiye edilmelidir (örneğin; günde 180 mg’dan az).
Son araştırmalar, kafeinin kuru göz hastalığı için önemli bir risk faktörü olmadığını göstermektedir. Bununla birlikte, kuru göz ve göz içi basıncı artışı olasılığını azaltmak ve olası komplikasyonları en aza indirmek için ameliyattan birkaç saat önce kafein alımının durdurulması önerilmelidir.
Mikro cerrahi yapan hekimlerin, titremeyi ve komplikasyon riskini azaltmak için ameliyattan önce kafeinden uzak durmaları yararlı olabilir.
Sonuç
Yaygın olarak tüketilen bir psikoaktif madde olan kafeinin gözdeki olası etkileri nedeniyle dikkatli olmak gerekir. Özellikle YBMD ve miyopi gibi çelişkili bulgular elde edilen göz hastalıklarıyla ilgili daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.
Yakın zamanda yapılan çalışmalar, kafein metaboliti 7-MX’in miyopi için daha umut verici bir tedavi olabileceğini düşündürmektedir. Kafeinin aksine 7-MX ile mortalite veya toksisite gelişmemiştir. Ayrıca, kafeinin yaş tip YBMD’ye karşı koruma sağlayabileceğine işaret eden bulgular vardır. Bu nedenle, kafeinin miyopi ve YBMD üzerindeki etkisi hakkındaki mevcut belirsizlik göz önüne alındığında bu etkilerin daha fazla araştırılması gerektiği sonucuna varılabilir.
Ayrıca, yapılacak çalışmalarda kahvenin farklı bileşenleri, kavurmanın etkileri ve içecek hazırlama yöntemi araştırılmalıdır. Bu faktörler göz hastalıklarının gelişimindeki değişkenliğe katkıda bulunabilir. Primer kafein kaynağı olan kahve, kahve çekirdeklerinden elde edilen ve kavurma işlemi sırasında ortaya çıkan diğer bazı fizyolojik olarak aktif maddeleri içerir. Kavrulmuş kahve çekirdekleri, furfural ve türevleri, formaldehit ve akrolein gibi göze zararlı olduğu bilinen biyoaktif maddeleri barındırır.100 Farklı kahve markaları ve hazırlama tekniklerine bağlı olarak ortaya çıkan bu bileşenlerin seviyelerindeki farklılıkların, kahve içenlerde bildirilen göz içi basıncı bulgularındaki farklılıklara neden olabileceğini göz ardı etmemek gerekir.
Sonuç olarak, göz hastalıklarının erken tanı ve tedavisi için rutin, periyodik göz muayeneleri planlamak ve görme veya göz ile ilgili herhangi bir sorun varsa mümkün olan en kısa sürede bir göz hekimine başvurmak gereklidir.
Literatür Tarama Yöntemleri
Literatür taraması Kasım 2023 ile Ocak 2024 arasında başta Google Scholar ve PubMed olmak üzere elektronik veri tabanları şu anahtar kelimelerle aranarak yapıldı: Kafein ve göz, kafein ve katarakt, kafein ve glokom, kafein ve kuru göz, kafein ve miyopi, pediatride kafein ve göz sağlığı, kafeinin koroid kalınlığı üzerine etkileri, kafein etki mekanizması, kafein ve cerrahi performans, kafeinin retina üzerine etkileri, kafeinin diyabetik retinopati üzerine etkileri. Kapsamlı bir arama yapıldı ve ilgili tüm makalelere ulaşıldı. Çoğu İngilizce idi ve yayımlanan makalelerin zaman aralığı 1984 ile 2023 arasındaydı.