Editörden
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Editörden
CİLT: 51 SAYI: 1
P: 0 - 0
Ocak 2021

Editörden

Turk J Ophthalmol 2021;51(1):0-0
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

Bir bakışta 2021 yılı 1. sayı;

Dergimizin bu sayısında, ulusal ve uluslararası bilim dünyasından, göz sağlığına ilişkin bilgi kaynaklarımıza önemli katkılar sunan 6 özgün araştırma, 1 derleme, 4 olgu sunumu yer almaktadır.

Dergimizde yer alan ilk özgün araştırmada Uzman ve ark.’nın, ön segment cerrahisinde sıkça akla gelen; ” Kornea patolojisi ile kataraktın birlikte bulunduğu durumunda kombine cerrahi mi yoksa ardışık cerrahi mi daha olumlu sonuçlar oluşturur?” sorusunun cevabını aradıklarını görüyoruz. Çalışmada, aynı seansta penetran keratoplasti (PK), katarakt ekstraksiyonu (KE) ve göz içi lensi (GİL) yerleştirilmesi işlemleri uygulanan 44 hasta ile PK’yi takiben ikinci seansta KE ve GİL yerleştirilmesi yapılan 126 hastanın dosyaları geriye dönük olarak değerlendirilmiştir. Sonuçta yazarlar greft sağkalımı açısından iki grubun benzer bulunduğunu, daha düşük refraktif hata ve daha yüksek sonuç görme keskinliğine ulaşılabilmesi nedeniyle özellikle genç hastalarda ardışık cerrahinin daha avantajlı olduğunu bildirmişlerdir (bakınız sayfa 1-6).

İkinci özgün araştırma makalesinde, çok sayıda Türk oftalmoloğun katkıları ile gerçekleştirilen “Katarakt Cerrahisi 2018 Anketinin Refraktif Katarakt Cerrahisi Hedeflerine Ulaşma Anlamında Değerlendirilmesi” başlıklı anket çalışmasının sonuçları bildirilmektedir. Ülkemizde uygulanan katarakt cerrahisinin güncel yapısına ışık tutan bu geniş kapsamlı anket çalışmasında, Türk Oftalmoloji Derneği üyesi 823 göz doktorunun SurveyMonkey uygulaması kullanılarak internet üzerinden verdikleri cevaplar değerlendirilmiştir. Yazarlar, araştırmanın sonucu olarak, Türk katarakt cerrahlarının ameliyat hazırlığı ve cerrahileri için büyük oranda yüksek teknolojiye ulaşabildiklerini ancak uygulamalarda bu teknik olanakların refraktif katarakt cerrahisinin çağdaş hedeflerini yakalama yolunda güncel olarak yeterince kullanılamadığını saptadıklarını bildirmişlerdir (bakınız sayfa 7-18).

Göz ameliyatları sonrası gelişen ikincil sorunların tedavi başarısını olumsuz etkileyebildikleri bilinmektedir. Bu temelde Taşkoparan ve ark.’larının, Ahmed glokom valvi uygulaması sonrası gelişen diplopi şikayetini değerlendirdikleri çalışmalarında; gelişen diplopilerin büyük kısmının tedavisiz düzeldiği, bununla beraber geçici bir süre de olsa diplopi şikayeti nedeniyle günlük yaşamları etkilenen olgularda tedavi seçeneği olarak prizmatik gözlüklerin kullanılabileceği bildirilmektedirler (bakınız sayfa 19-25).

Bir diğer özgün makalede Yılmaz ve ark., miyopik gözlerde aksiyel uzunluğun artışı ile bağlantılı olarak retina sinir lifi tabakası kalınlık (RSLTK) değerlerinin farklılaştığı ve bunun da glokom takibinde yanlış yorumlara yol açabileceği düşüncesinden hareketle glokomu olmayan miyopik hastalarda normal değerleri belirlemeyi amaçladıkları bir çalışmayı bildirmektedirler. Yazarlar araştırmaları sonucunda; miyopik hastaların RSLTK ölçümlerinde “sınırda incelik” ve “normal limitlerin dışında incelik” oranlarını yüksek bulmuşlar ve glokom şüphesi durumunda yanlış tanı koymamak adına bu bilgilerin dikkate alınmasının önemli olduğunun altını çizmişlerdir (bakınız sayfa 26-31).

Kaya ve ark. tarafından yapılan, yaş tip yaşa bağlı maküla dejenerasyonu (YBMD) nedeniyle intravitreal anti- vasküler endotelyal büyüme faktör (anti-VEGF) enjeksiyonundan sonra enfeksiyöz olmayan intraoküler enflamasyon (İOE) gelişen olguların fonksiyonel ve anatomik sonuçlarının değerlendirilmesini amaçlayan bir başka özgün çalışmada, İOE ‘nin tipik olarak ağrı, konjonktival hiperemi, hipopiyon ve fibrin reaksiyon olmadan ortaya çıktığı ve topikal steroid tedavisine iyi cevap verdiği, görme keskinliğinin haftalar içerisinde başlangıç seviyesine geri dönebildiği bildirilmektedir (bakınız sayfa 32-37).

Avcı ve ark., yaşa bağlı maküla dejenerasyonunu konu alan makalelerinde, submaküler hemoraji gelişen hastalarına uyguladıkları, vitrektomi ile kombine subretinal doku plazminojen aktivatörü (tPA) ve anti-vasküler endotelyal büyüme faktörü (anti-VEGF) eşliğinde %5 C3F8 gaz tamponad cerrahisinin fonksiyonel ve morfolojik sonuçlarını değerlendirmişlerdir. Yazarlar çalışmalarının sonucunda; hemorajinin yeterince yer değiştirmesi durumunda görme keskinliğinde anlamlı artış sağlanabildiğini, ayrıca cerrahinin ilk 10 gün içinde yapılmasının geri dönüşü olmayan fotoreseptör hasarına engel olarak sonuç görme keskinliğini olumlu etkileyebildiğini bildirmişlerdir (bakınız sayfa 38-44).

Dergimizin bu sayısında yer alan derleme, “Alerjik Konjonktivit ile İlgili Güncel Bilgiler” başlıklı olup İspanya’dan, Villegas ve Benitez-del-Castillo tarafından kaleme alınmıştır. Yazarlar, güncel değerli bilgiler içeren bu yazıda alerjik konjonktivitin klinik seyri, karakteristik özellikleri ve ayırıcı tanısını gözden geçirmiş, hastalığın patofizyolojisi ve tedavisindeki son gelişmeleri bildirmişlerdir (bakınız sayfa 45-54).

Olgu sunumlarının ilki ilginç ve özgün bir cerrahi girişim olup tek sütür mini keratoplasti yöntemi kullanılarak başarı ile tedavi edilen parasantral kornea perforasyonu olgusunu konu almaktadır. Japonya’dan Kato ve ark., geliştirdikleri bu basit fakat etkin teknik ile parasantral kornea perforasyonlarında astigmatizmayı azaltabildiklerini ve böylece görme fonksiyonunu yüksek düzeyde koruyabildiklerini belirtmişlerdir (bakınız sayfa 55-57).

Meksika’dan Dalma-Weiszhausz ve ark. tarafından bildirilen bir diğer ilginç olgu sunumunda kendine zarar verdiğinden şüphelenilen bir hastada çok sayıda penetran göz yaralanması ile psikolojik sorunlarının birlikteliğine dikkat çekilmektedir. Yazarlar tarafından, yaşamı tehdit edebilecek komplikasyonlar gelişebileceği için bu gibi hastaların psikiyatrik yönden tedavisinin önemli olduğu konusuna vurgu yapılmaktadır (bakınız sayfa 58-61).

Diğer bir olgu sunumunda, Ng ve ark., bir gözü fitizik ve aynı göz orbitası kurtçuklar ile dolu olduğu saptanan yaşlı bir kadın hastada canlı dokuları yiyen agresif larvalara sahip Chrysomya bezziana parazitinin saptandığını, intrakraniyal invazyon riski nedeniyle acil olarak larvaların temizlendiğini ve kısa süre içinde ekzenterasyon yapıldığını bildirmektedirler. Yazarlar, Malezya’da kendi bilgilerine göre ilk kez rastlanan C. bezziana’nın neden olduğu orbital miyazis olgusunu paylaşarak bu nadir fakat korkutucu hastalıkta hızlı ve etkin tedavinin önemine dikkat çekmişlerdir (bakınız sayfa 62-65). Bu sayımızda dünyanın çeşitli yörelerinden gönderilen ve bilgilerimizi tazeleyen ilginç olgu sunumlarının sonuncusu Nijerya’dan; bilateral göz tutulumu olan ve orbita kistinin eşlik ettiği bir ensefalokraniyokutanöz lipomatozis olgusu. Farouk ve ark.’nın, karakteristik olarak santral sinir sistemi, gözler ve deri gibi ektomezodermal dokuları tutan ve son derece nadir görülen bu konjenital hastalıkla ilgili olgu sunumunu ilgiyle okuyacağınızı düşünmekteyiz (bakınız sayfa 66-69).

Saygı ve sevgilerimizle,

Editöryel Kurul Adına
Dr. Tomris Şengör